6 Ağustos 2015 Perşembe

Ustalık Dönemi


Yaz deyince aklımız sıcakta pişerken, ruhumuz genelde yüksek tempolu şarkılarla serinlemek ister. Bu yaz beklediğim türkçe pop fırtınası çok çetin mücadelelere ev sahipliği yapmadı. Onların arasından 2 yıldır merakla beklenen sevgili Gülşen'in yeni albümü 'Bangır Bangır'  Nisan ayında piyasaya çıkmış bulundu. Kritik etmek için yaz dönemini şöyle hafiften bir yarılayayım istedim yoksa ben albümü çıktığı gibi hatmetmiş, tüketmeye korkar olmuştum. Bunun sebeplerinden biri de Gülşen'in tipik ' Yaz Şarkıcıları ' kalıplarına uymayan yenilikçi anlayışına, türkçe popa getirmiş olduğu yeni nefese bir saygı duruşuydu. Sorsan herkesin şarkıcı ve besteci olduğu memleketimizde bu işi hakkıyla yapabilen, hakkıyla yaparken üretim anlamında mutfaktan bir dakika olsun ayrılmayan, oluşturduğu imajlar ile kendini her daim yenileyebilen, her işiyle buram buram başarı kokan bir müzisyendir benim gözümde Gülşen. Yine benzer övgülere mazhar olacak, hatta fazlasına da nail olacak bir albüm ile gelmiş bu sefer. Söz yazarlığı ve bestecilik konusunda her geçen gün gelişimine tanıklık ettiğimiz şarkıcının bu alanda 'Bangır Bangır' albümü ile bir USTALIK DÖNEMİ'ne girdiğini gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Keza aynı yorumu yıllardır şarkılarının belkemiğini oluşturan müzikal ortağı Ozan Çolakoğlu için de söylemek geçerli. İkilinin müzikal ortaklığı bu albümle zirveye çıkmış. Geride yaptıkları her işi unutturmuş ve gelecek için de epey iştahlandırmış bir halde.
                   

 
  

     Tüm söz ve müziklerin Gülşen'e ait olduğu albümde 10 da 10 mantığı ile hareket edilmiş. Çıkış şarkısı olarak elbette dinleyicinin 'Catchy' olarak tabir ettiği, genel frekansı yakalayacak sözlere ve müziğe sahip Bangır Bangır seçilmiş. Ortamı alevlendiren yapısıyla bütün yaz boyunca her yerde çalındı Bangır Bangır. Bi Fırt Çek, Dan Dan albümün en başarılı hareketli şarkılarıyken, Parti Kur Oy Vereyim  sözlerindeki mizahi yaklaşım ile Gülşen kaleminden her an her şeyin bekleneceğinin sinyallerini veriyor. Yine Kara Liste tam bir club şarkısı olmayıp arada gidip gelen orta temposuyla bence albümün en dikkat çekici şarkılarından biri. 'Ellerinden Öper' ise bir önceki albümden 'Kardan Adam' hatta daha önceki albümlerden 'Ezber bozan' ve 'Canın Sağolsun' esintileri taşıyan, tipik bir Gülşen bestesi. Onu farklı kılan ise klipsiz olmasına rağmen, dijital platformlarda albümün en çok dinlenen klipsiz şarkısı olması. Albümün ağır topları olan 'Yıkım Kararı' ve 'Can Yeleği' yine Gülşen'in söz yazarlığına alkış tuttuğumuz işler olmuş. Bu ikiliden tercihim 'Can Yeleği' nden yana . Bana göre bu albümün yıldız şarkısı ' Büyük Hatırın Var ' .  Introsu, sözleri, köprüleri, nokta atışı nakaratı ve düzenlemesiyle albümün bana kalırsa açık ara en iyi şarkısı olmuş. Hatta şarkıyı o kadar sevdim ki bana göre Gülşen diskografisindeki en iyi 1-2 şarkıdan biri diyebilirim. Sosyal medyadan gözlemlediğim kadarıyla birçok dinleyicinin de favorisi 'Büyük Hatırın Var' olmuş. Niyeyse bu şarkıda Ozan Çolakoğlu etkisinden daha da bir bahsedesi geliyor insanın. Sanki hepsinden daha fazla üzerine düşülmüş, doğduğunda çok sevinilen erkek çocuk gibi bir hava estiriyor şarkı. O kadar çok dinledim ki acaba bir de alaturka bir versiyon mu yapılsaydı diye düşünmeden edemedim. Tıpkı 'Seyre Dursun Aşk' a yapıldığı gibi türk müziği formlarının, yaylıların cirit attığı bir düzenleme de gidermiş bu şarkıya. Bir alternatif olarak hoş olurdu. Her neyse özetle Gülşen diskografisine hakim her dinleyici bu albümün sanatçının 'Ustalık Dönemi' olarak nitelendirebilir. Her detayından profesyonellik akıyor. Öncelikle en başta son dönemde başarılı işleriyle Türkçe popu domine eden Gülşen'e ve onun şarkılarının ustası Ozan Çolakoğlu'na ve bu albümde emeği geçen herkese teşekkürler edip, bizlere de keyifli dinlemeler dileyelim.

Albümün Yıldızı: Büyük Hatırın Var
Bir Adım Önde: Kara Liste, Bi Fırt Çek, Bangır Bangır, Can Yeleği, Ellerinden Öper

22 Nisan 2015 Çarşamba

Türk Alternatifinin Kaderi

Sıkıntılı bir başlık ve giriş yaptığımın farkındayım. 'Alternatif' mi ? Neyin alternatifi ? Ana akım kanallarda, listelerde, programlarda pek bahsi geçmeyen işlere/müzisyenlere alternatif yapıştırması yapmak epey kolay ama bu kültürün dışında kalanları bir havuza toplamak adına güzel bir kaçış diyebilirim. Kitlesini yeni yeni bulan ve memlekette değerlenen bir müzik türü diyebiliriz bu ' alternatifçiler ' için. Aslında çetrefilli bir mevzu. Değer görmek de ne demek ? Yani, konserleri dolmaya başlıyor, sosyal paylaşım ağlarında konuşuluyorlar, yeraltından çıkıyorlar bundan bahsediyorum. Bu kabuktan çıkma sürecini başlatan - belki de hızlandıran - mecra kesinlikle internet ve sosyal ağlar. Bu şeytan mı melek mi olduğuna bir türlü kanaat getiremediğimiz internet esasında gerçekten çok mucizevi bir platform. Yap şarkını sür internete, elbet ulaşacaktır birine. Ulaştığında beğenilirse paylaşılır, yoruma da açık olur. Bulunduğun şehirde prova stüdyosu bile yokken sen konser vermeyi beklemezsin dinleyiciden reaksiyon alabilmek için. Belki zaman gereklidir çok kişiye ulaşabilmek için ama 'müzik kanalı' aracılığı ile şarkının hit olmasını beklemekten daha uzun bi süre gerektirmez bu. Şimdi ne oldu; bu alternatifler pıt pıt su yüzüne çıkar oldu. Artık X bir prodüktörün onları keşfetmelerine, popstarlara falan gerek kalmadı. Müziğini yapıyorsun yoruma bırakıyorsun. Bir anlamda daha sakat bir anlayış var. Eskiden elden ele ulaşırdı bu alternatiflerin yaptıkları işler. Sayıca daha azlardı. Bu yüzden yaptıkları işleri sindirmek, yorumlamak ve tadını almak konusunda dinleyicinin bir acelesi yoktu. Şimdi ise durum farklı. Her gün yeni bir grup/şarkıcı bu yoldan müziğini yorumlara açıyor, şansını deniyor, kozadan fırlamak istiyor fakat bu sefer de dinleyicinin sabırsızlığı ve' tüketim algısı' devreye giriyor. Tüketmeye aşinalaşan dinleyici şarkının A'sının nakaratı bittikten sonra kararını veriyor ve hoşuna gitmediyse asla şarkının B kısmına geçmiyor ve kafasında yapılan işi/şarkıcıyı/grubu kodluyor. Bir daha onun kalbine ve kulağına girmek biraz uğraş gerektiriyor. Bu acele niye ? Çünkü yetişmesi gerekiyor. Diğer gruplara, diğer müziklere, diğer filmlere, hep bir diğerine. Tam bir ' Çok olmak derken hiç olmak ' durumu aslında. Yazıyı, sıkça müzik dinleyen, dikkatimi çeken işlerin sosyal medyadaki algısını ve izlerini takip etmekle uğraşan biri olarak ele alıyorum. Rahatsızlığım tam da buraları takip ederken başlıyor. Bazen uyanamadığım mevzulara uyanıyorum bazen de dinleyici olarak bizlerin olaya bakış açımızdaki sakat kısımlara birebir tanıklık ediyorum. Belki örneklerle açıklamaya çalışsam daha iyi anlatabilirim.

   Bir kere şu kadın vokallere 'Björk' yaftacılığı yapmaktan ne zaman vazgeçeceğiz bilmiyorum. Björk bir müzik dehası olabilir - tartışılır- fakat deneysel müzik kendisinin tekelinde değil. 3-5 dansçının arkada şarkıdan bağımsız olarak fink attığı üstü açık power türk kliplerinden çekmiyorsanız, e birazda rengarenk, 'alternatif' bir stiliniz varsa, biraz değişik bir şeyler yapmak istiyorsanız hele ki vokal tarzınızda björkü andıran etkiler varsa vay halinize! Yıllarca Özlem Tekin, Nil Karaibrahimgil, Yasemin Mori gibi şarkıcıları Sahte Björk olmakla itham ettiler. Halbuki esinlenmek, beslenmek üreten kimseler için çok gerekli. Bu isimler belki gerçekten Türkiye'nin Björk'ü olmak için çabalıyorlar bilemiyorum neler hissettiklerini fakat anında yargılamaktansa biraz daha geri plandan bakıp ' ya aslında öyle olmayabilir de ' demek daha optimist bir yaklaşım olmaz mı ? Olayın birebir içinde olmamama rağmen duyduklarımız, gözlemlediklerimiz bu ana akımdan kopuk kitlenin bir şeyler üretirken değil belki ama ürettiklerini paylaşırken ki yaşadığı kısıtlamalardan, zorluklardan az çok haberdarız( öyle zannediyorum). Böyle sınırlanmış bir müzik ortamında belki de bu 'alternatifleri' destek ve teşviklememiz gerekirken biz kolayına kaçıyoruz. Birleştirmek, arka çıkmak zorken yıkmayı tercih ediyoruz her seferinde. Keza Ceylan Ertem... Yıllardır ne solculuğu kaldı, ne marjinalliği. Björk olayından kendisi de nasibini almıştı zannediyorum :) Her sakallıyı dedeniz her değişiği Björk sanmayın artık yeter...

   Bu alternatiflerin kaderi henüz yolun başındayken bir grubu/şarkıcıyı taklit ettikleri etiketleriyle kalmıyor; üstüne bir de 'dün ki bok' olarak görülüp, eleştirme/yargılama hakları elinden alınıyor. Son günlerin 'biraz' konuşulan mevzusu ' Gaye Su Akyol'un (GSA) Quenn eleştirisi 'hakkında yazılanları okurken dikkatime çarptı bu konu. Bir işi eleştirmek için o işin seviyesinde olma şartı olayını hiçbir zaman algılayamamışımdır. ' Daha iyisini sen yap o zaman' cılar gelişmede sadece birer takoz görevi görmekle birlikte en doğal hak olan eleştirme hakkını kimselere bırakmamakta ısrarcılar. Aksine aklı başında bir şekilde izahı yapılmış bir eleştiriye zannediyorum ki üreten herkesin kapısı açık. Bu insanlar kendi duygu dünyalarını yansıtıyor çalışmalarına. Yoruma açık şeyler çoğunlukla. Bazen eksikler, aksaklıklar olabiliyor. Eleştirinin misyonu burada devreye giriyor. Bahsi geçen olayda GSA, Quenn'in müziğini rock'n roll ruhuyla bağdaştıramıyor ve konuyla ilgili insanların arasında birden kıyamet kopuyor. Yapılan eleştiri hiç de aykırı durmuyor. Ayrıca kişisel zevk ve beğenilerin olaya çok dozunda dahil olması da samimiyeti artırıyor. GSA'nın Quenn'i eleştirmek için ' Show Must Go On' , ' Bohemian Rhapsody' gibi hitler çıkarması gerekmiyor. GSA'nın eleştirisine siz de karşıt eleştirel bir tavır geliştirebilirsiniz elbette fakat bunu ' ya daha dün ki bok, moda rockçısı senin ne haddine ' seviyesine indirmekle karşı tarafı kendinize dinletemezsiniz. Bugün GSA da rock'n rollluğuyla ün yapsa onun da tiyatral halini ve tavrını eleştirebiliriz galiba!

  Alternatif sektördeki grupların isimleri bile bugün tartışma konusu haline gelebiliyor. Biçimde ne kadar takılmışız yahu öze inemiyoruz. Benim de pek kafaya gitmeyen daha doğrusu kulağıma estetik tınlamayan bu grup isimleri ( Yüzyüzeyken Konuşuruz, Büyük Ev Ablukada, Yok Öyle Kararlı Şeyler, Son Feci Bisiklet vb. ) birilerine dert olmuş durumda. Yahu kardeşim tamam eleştirecek bir şey bulmak istiyorsan gitaristin kullandığı penaya bile takabilirsin ama bu kadar şekilci olmayın gözünüzü seveyim. Bi müziği dinleyin, kulağınız ısırıyor mu ısırmıyor mu ? Ne anlatıyor bu adamlar ? Nasıl birden palazlandılar ? Bunları bi düşünün. Öbür türlüsü çok fazla ' Aman canım bugün birine sataşmak istedi hımm şu tiplere bir sarayım ' gibi duruyor dışarıdan.

   Velhasıl kelam bu alternatiflerin kadersizliği bitmez bu topraklarda, Ne yapsalar yaranamazlar, halktan kopuk olmakla itham edilirler, Cihangir Solculuğu ile yaftalanırlar falan filan ama genel titreşimlere baktığınızda müziklerine dair çok az eleştiri görürsünüz. Riyakarlık diz boyu! Fena...

14 Nisan 2015 Salı

Mori Paralel Evrenden Bildiriyor!

  Mori bunu hep yapıyor. Bize bir yerlerden haberler, mesajlar getiriyor. Getirdiklerini bazen fısıldayarak içimizi gıdıklıyor bazen haykırarak kendimize getiriyor. Müziği sürekli bir devinim halinde ve her geçen gün bir çığ gibi büyüyor. Her seferinde ' Acaba bu işin üstüne nasıl çıkacak ? ' algısını biz dinleyicilerine yapıştırıp kendi galaksisine geri dönüyor. O galaksisine döndüğünde en çok konuşulan ve bu albümle de konuşulmaya devam edilecek olan 'Bu kadın ne tarz müzik yapıyor ? '  sorgulamaları yine cevapsız kalacak gibi. Şahsen beni net bir cevap almaktansa bu belirsizliğe teslim olmak daha çok cezbediyor. Mori'nin müziğini tanımlayabilene gerçekten aşk olsun! Bunun için müzik tarzları sanırım yetersiz kalıyor. Rock, caz, alternatif, pop... Kesinlikle yanına yardımcı elemanlar lazım. Sıfatlarla anlatmak daha mümkün gibi. Çünkü zannediyorum ki Mori'nin müziği dinleyenlerin üzerinde farklı reaksiyonlar gösterecek kadar zengin bir içeriğe sahip. Yine Mori'nin deyişleriyle bir kaç girişimde bulunursak kesinlikle 'Alışılmışın kenarından yuvarlanan, bitmeyen bir dinamizmin olduğu, aslında hayal ötesi olmayan ve gerçekliğin tam ortasına davet eden' bir müzik diyebilirim. Eminim herkes kendi hissettiklerinden kaçıp biraz da Mori'nin hissettirdiklerine doğru gezintiye çıkıyordur. 'Finnari Kakaraska' da böyle seyahatler yapmamıza psikolojik olarak bizi fena halde hazırlayan bir albüm olarak tasarlanmış. Tamamen albüm formatında hazırlanmamış. Kesinlikle görselliğini peşinde getiren şarkı sözlerine ve müziklere sahip. Her şarkıda farklı kareler, farklı filmlerin farklı sahneleri gözünüzün önünde canlanıyor. Burada kesinlikle Mori'nin şarkı sözü yazarlığına bir kez daha şapka çıkartmak gerek. Gerçekten takdir edilesi bir Türkçe hakimiyeti ve bu hakimiyeti estetiğe dökebilme yeteneği Mori'deki. Belli ki çok okuyor, çok karıştırıyor, kurcalıyor. Bazen programlarda, röportajlarda kafasının bulanık gibi görünmesinin nedeni belki de budur diye düşünüyorum. Aklından neler geçiyor acaba merak etmiyor değilim :) Vokal melodileri de yine 'Deli Bando' da olduğu gibi başarılı. Şarkıların tansiyonlarıyla oynayabilen, tekdüze ilerlemeyen vokaller mevcut. Aslında masal tadında ilerleyen kısımlardaki bağımsızlık bu yorumumla ters düşebilir ama o kısımlarda bile hikayeye dikkat kestirecek vokaller var.

 
 
 
 
'Dit diriri diriru dururi ririruri' diyerek başlayan ve bize galaktik bir yolculuktan haberler veren 'Ellerimin Karası' gözlemlediğim kadarıyla sosyal mecralarda en çok beğenilen şarkılardan biri, Mori'nin vokaliyle birleşen gerilimli atmosfer beni içine almayı başarıyor 'Bitli Kaptan'da. Bende, bir önceki albümde yer alan en sevdiğim Mori şarkısı olan 'Venüs'te Uyandım' etkisi bıraktı bu şarkı. 'Avcı' ise sanki Mori'nin yaşadığı kasabaya gelmişim ve bu sözleri onun yanında birebir ondan dinliyormuşum hissi uyandıran enteresan ruhlu şarkılardan biri. 'Elim Tetikte' de Korhan Futacı etkisi bariz belli fakat bu şarkı beni çok ısırmıyor doğrusuyla. Kadınları yine özel bir kadın olan Yasemin Mori'nin dizelerinden dinliyoruz. Tam konser şarkısı olmuş. Zaten Salon İKSV'de gerçekleşen albüm lansmanında bunun birebir şahidi olmuştum. Belki biraz daha enerji katılabilirdi diye düşündüm dinlerken. Tam böyle derken zaten albümün ilk videosu olan 'Oyna' başlıyor ve oynatmaya da başlıyor. Biraz eleştirilen ve gerçek 'Yasemin Mori' tarzından uzak olduğu düşünülen bu şarkıya karşı pek bir önyargım yokken dinledim. Sanırım lezzetini böyle alabildim. Kalıplardan yırtılmadığımız sürece bu albümdeki şarkıların ( ve bence gelecek Mori şarkılarının ) sırrını tam yakalayamayız diye düşünüyorum. Biraz daha geniş bir kulakla dinlemek sadece yaptığım.Oyna kıpır kıpır bir şarkı. Videosu da bir hayli öyle haliyle :) Martı Jonathan niye ki ? Sorusunu sora sora oynatıyor Mori. Hatta albümde bu ayarda 1-2 şarkı daha olsaymış diyorum. Oyna'yı bu kadar sevmişken akabinde patlayan bence albümün en iyi şarkısı olan 'Çınar' başlıyor. Bu şarkıyı konserlerde duyamazsam gerçekten üzülürüm. 'Gel' şarkısını daha önce Ajda Pekkan yorumlamış. Hiç bilmiyordum. Açıp dinledim fakat albümün tazeliğinden midir nedir Pekkan yorumunu, Mori'ninkinin yanında epey yavan buldum. Kaçırmadıysam Mori'nin albümlerine aldığı ilk cover şarkı bu şarkı. Onun da hakkını vermiş fazlasıyla.'Kim Var' yine albümün ilk üçüne alabileceğim fazlasıyla iyi bir hikaye. 'Deli Bando'ya da gidermiş bu şarkı. Kapanışı, kulaklarımızın pasını yaylılarıyla silen 'Kanatları Gümüş Yavru Bir Kuş' yapıyor. Daha önce Mori'nin sesinden dinlediğimiz ve sevdiğimiz bir güzelleme. Artık sağlam bir kaydının olması sevindirici.
 
 
 
Albümde emeği geçen bütün müzisyenlerin ellerine ve kulaklarına sağlık demekle Can Çankaya'ya ayrı bir teşekkür etmek lazım. Yasemin Mori'nin kanallarına girip bütün hissettiklerini çekmiş çıkarmış oradan. Kapak Tasarımındaki renkler de şarkıların bizi götürdüğü o paralel evrenlerin renklerinden bir yansıma gibi duruyor, hoş olmuş. Yasemin Mori, yine kendisinden beklenilen gibi farklı ve masalsı bir albüm yapmış. Beklentileri her seferinde karşılıyor, amacı bu olmasa bile. İyi ki varsın Mori ve onun gezegenleri!
 
 
Favorilerim: Çınar, Kim Var, Bitli Kaptan.