26 Temmuz 2022 Salı

O Güzel Günlerin Özlemi Kor Ateşi Harlamaya Yeter mi?

 Sıla’ya dair en son yazım 2016’da çıkardığı Mürekkep albümüyle ilgiliydi. Sözlerin çok ağdalı olduğunu, Türkçe Pop dinleyicisini zorlayacağını ama Sıla’nın vokal performansının daha üst düzey olduğunu belirtmişim. Nitekim o albüm, döneminde yaşanan bazı talihsiz olayların akabinde biraz güme gitti gibi gelir hep bana. Sıla bir dönem konserleri yasaklanan “ istenmeyen kadın “ ilan edilmişti. Ülkede çoğu şeyde olduğu gibi bunun da sabun köpüğü bir dönem olduğunun bilincindeydim. Hele ki menemende bile kutuplaşan memleket insanının Sıla gibi güçlü bir figürü kenar süsü gibi bırakmayacağına emindim. Öyle de oldu. Sıla o dönemden -bize göre- kolay toparlandı ve akabinde bitmek bilmeyecek özel hayat sansasyonları geldi. Büyü de oralarda bir yerlerde bozuldu, malumun ilanı. Sıla o dönemlerden beri şarkılarıyla değil yaşadıklarıyla ön planda bir figür. Tam da sektörün ve trendlerin kabuk değiştirdiği bir dönem aynı zamanda. Türkçe rap/trap/hip&hop müziğin yükselişe geçtiği, şarkı sürelerinin kısaldığı, akustik müziğin yerini elektronik zımbırtıların ve auto tune’un hakim olduğu esir günlerden geçiyoruz. Sıla, bu araları tekliler, EP’ler ve coverlarla geçirdi. Müziğinin omurgalarından Efe Bahadır ile sahnede yollarını ayırdı. Pandemiler araya girdi derken yeni bir albümle daha kor ateşi harlamaya çalışıyor Sıla!



Öncelikle sonunda söyleyeceklerimi başında söylemek isterim. Bu keko rap dalgasından çok fena illet geldiği için, solo albümlerini beğendiğim ve takip ettiğim birinden 10+ şarkının yer aldığı, akustik soundlu bir albüm duymak açıkçası iyi geldi. Bu bakış açım kimilerine “boomer” gelebilir fakat ben performans müziğinin içinde harman olmuş ve teri o sahalarda kavrulmuş müzisyenlerin etrafında dolaşmayı tercih ettim hep şimdiye kadar. Tadı aldığınızda bırakması zor.

Şarkıcı isimli bu albümün detaylarına girdiğimizde işin rengi elbette değişiyor. Nostaljik yönümüzü yemlemesiyle avantajlı başladığı yarışa maalesef artık nasır tutmuş bazı “ şarkıcı “ özellikleri yüzünden full performans devam edemiyor. Sıla’nın Barbie değil harbiyim hallerini zaten biliyoruz. Fakat bu bıçkın ve melankolik hikaye anlatıcısı rolünden ve sürekli feleğin sillesinden dinlediğimiz nasihatlerden feci şekilde gına gelmiş vaziyette. Sıla birebir olarak tanıştığım biri ve röportajlarından, katıldığı programlardan belli ki şarkılarında yaşadığı hayatı anlatıyor, başka birini canlandırmıyor. Dolayısıyla artık üslubunu eleştirmek bir yerden sonra anlamsızlaşmaya başlıyor. Bu şarkıcının üslubu bu, kabul et, işine gelirse! Hepimiz hayatta iyiyi de kötüyü de yaşıyor ve yaşatıyoruz. Şarkıcı albümünü dinlediğimde, bestelerin son dönemlerde yapıldığını varsayarak, Sıla’nın halet-i ruhiyesinde yeni hiçbir şey olmamış gibi hissediyorum. Halbuki değişiriz, dönüşürüz, özümüz bakidir ama günümüz dönelip durur. Benim dışarıdan gözlemim bu değişim, işe yansımamış. Buna neden değindim, bu albümü 2016 yılına koy o dönemki Sıla şarkıları hissiyatını veriyor. Yakalanmak istenen belki de o eski rüzgardır, bilemiyorum.

Bu koca albümden sadece 2 şarkıyı çok beğendim: Ansızın ve Suskun.

Kalksın Uyuyanlar, Velhasıl ve Sek diğer beğendiklerim. Sezen Aksu ismi arkasına saklanan Sen Ağla tavır olarak hiç beğenmediğim, beste olarak da başarısız bulduğum albümün en zayıf işi bence. Arz’da ise şarkı nakaratta patlayamıyor, vokal melodileri tekdüze kalmış, bir sıkıntı var bu şarkının düzenlemesinde. Keza yine yükselemediklerim arasında Metelik, Mektup, Öpücük ve Kurabiye de var. Altango, Efe Bahadır işbirliğinden ortaya çıkan ve Sıla’dan neredeyse her albümüne bir tane kondurduğu tatta bir şarkı. Yemyeşil ve Başgan da öyle arada sallananlardan, bir yükselip bir alçalıyorum.



Bir önceki albüm için söylediğim zor sözler ve üst düzey vokal performansı eleştirisi bu albümde tersine dönmüş durumda. Sıla’dan alışık olduğumuz şöyle hançere saplanan bir şarkıcılık performansı bulamadım bu albümde fakat sözler çok sakız, slogan. Bir önceki albümdeki formülü tercih edenlerdenim 😊 Sıla özellikle yaylıların cirit attığı düzenlemelerde güçlü vokal performansıyla çok akılda kalıcı işler çıkartabilen bir şarkıcı. Albüm öncesi yayınladığı coverlardan biri olan Rüyanda Görsen İnanma’da buna şahit olmuştuk bir kez daha. Hazır bu albüm öncesindeki tekliler dünyasına girmişken onlara da değinelim kısaca. Ben hiçbir zaman Muhbir’ci olmayanlardanım. Zorlama bir şarkı olduğunu düşünüyorum, duygusu bana geçmiyor. Yalın ile düet yaptıkları şarkı ise daha da itiyor beni. Çok vıcık vıcık gelmişti hala da öyle. EP dönemindeki Karanfil’i ilk dinlediğimde askerdeydim ve “ Sıla nihayet çemberin biraz dışına çıkmış kesin farklı birilerinin parmağı var bu işte “ demiştim ve yanılmamıştım. Pandemi döneminde sessiz sedasız yayınlanan “ İnandım “ benim Sıla’nın ilk 10’una çok rahatlıkla alacağım, anasının ak sütü kadar helal bir işti. Demiştim yukarılarda, yaylı düzenlemeler Sıla ile anahtar-kilit uyumu sergiliyor bana göre.

Şarkıcı albümünün Sıla’nın kariyerinde önemli bir yere sahip olacağını düşünmüyorum. Filler boyutuna indirgemek istemem fakat 15 yıllık Sıla kariyerinin kötü bir kopyası gibi tınladığını söylemeden geçemem. Düzenlemelerin çoğunda Gürsel Çelik imzası var, aslında daha da uçulabilirmiş çünkü Gürsel Çelik’in müzikal vizyonu buna çok müsait ama bu ikiliyi alıkoyan bir şeyler olmuş.

6/10

Albümün yıldızları: Ansızın, Suskun

Mutlaka dinleyin: Sek, Velhasıl, Kalksın Uyuyanlar

Albümün en zayıf halkası: Sen Ağla

15 Temmuz 2021 Perşembe

Simge & Rubato ile Harbiye'de Normalleşme Keyfi

 Selamlar, 

Dün akşam uzun bir aradan sonra normalleşmek için adım atıp, Simge ve Rubato'nun ortaklaşa verdiği Harbiye Açıkhava konserine gittim. Rubato kısmı beni sıfır heyecanlandırsa da Simge'nin performansını merak ediyordum. Şarkıları da genel olarak bildiğim için keyifli geçer diye düşündüm. Aslında beklediğim gibi de oldu konsere dair 1-2 tuhaf detay dışında genel olarak güzeldi. Belki de konsere gitmeyi, müziğe eşlik etmeyi fena halde bela özlediğim için kusurları görmezden geldim. 

Öncelikle Simge performans olarak hareketli bir sahne yapsa bile teklemedi diyebilirim. Bir tek Sevmek Yüzünden performansında nakarata bağlanan bridge bölümünü ton olarak aşağı çekmişler, daha rahat söylesin diye herhalde. Tonu düşük görünce böylesi hareketli bir sahnede çok da takılmadım üstünde. Simge tüm bilindik hitlerini ardı ardına seslendirdi. Dinleyiciler ise konsere gitmeyi unuttuklarından mıdır, normalleşme sürecindeki afallamadan mıdır nedir bilemem ama epey tutuktu. Özellikle Simge'nin şarkılarında gördüm bu tutukluğu. Simge de seyirci açmak için ekstradan bir çaba içine girmedi. Yankı, Üzülmedin mi?, Öpücem gibi en bilinen şarkılarının final bölümlerinde bile bir es bırakıp seyirciye paslamadı. Haliyle seyirci de tutuk kalmaya devam etti. Vokalleriyle birlikte " Eğleniyoruz " havasını vermeye çalışsa bile pek başarılı değildi bu anlamda. Sahnesini biraz daha zenginleştirmeli. 10-15 tane dansçı getirtip arkada sallandırmaktan bahsetmiyorum. Bir şeyler olmalı o sahnede, performans gayet iyi ama sahne dolmuyor. İnsanların ertesi gün hatta günler sonra bile o konsere dair hatırlayacağı nüanslar olmalı eğer ki Harbiye sahnesini bu kadar önemsiyorsanız. 


Verilen uzuuun bir aranın ardından " Yuh " seslerinin arasından Rubato duyulmaya başlandı. İnsanlarda eminim " Saat 23:15 oldu ne zaman çıkacak da şarkı söyleyecek " endişesi vardı. Neticede 3000-4000 insandan bahsediyoruz ( Bu arada arkadaki tüm koltuklar da dolu değildi ) ve herkesin arabasıyla bu konsere gelmiş olması mümkün değil. Bunlar küçük ama önemli detaylardır. Rubato'nun solisti Özer Arkun yaşanan teknik bir aksaklıktan ötürü geç başlandığını belirtip özür diledi. Dinleyici de bu özrü çabucak bağrına basıp şarkılara, Simge'nin sahnesinde olmadığı kadar, eşlik edip oynadılar. Seyircinin tutukluğunu, çok geç kalmasına rağmen Rubato çözmüştü ya da oraya gelen kitle aslında Rubato'nun kitlesiydi bilemiyorum. 3-4 şarkı sonrasında Simge, açıkhavanın kameralarının olduğu orta alandan yeni kıyafetiyle belirdi ve ortak şarkılara başladılar. Seyirciyle bütünleşmek için ilk kısmın telafisi gibiydi bu hareket. Konserin Rubato kısmının en beklediğim anı, Onur Özdemir'in yazdığı ve duygusuyla dertsiz insanı bile derde salacak HU şarkısının seslendirildiği andı. Mükemmele yakın bir performanstı. Sonrasında Simge sahneden ayrılınca ben de 00:05 gibi konserden ayrıldım. 




Genel hatlarıyla keyif aldığım bir konserdi. Sadece konser adabına uygun hareket eden bir kitle yoktu hatta Harbiye'de ilk kez bir konseri izlerken gelen kitleden bu kadar rahatsız oldum. Tamam arya dinlemiyoruz ya da Viyana Filarmoni gelip çalmıyor ama sigara içme alanıyla ( büfenin olduğu ) o kadar çok sirkülasyona girildi ki bir süreden sonra Simge'yi izlemeyi bırakıp bu insanlar n'apıyor yahu diye düşünmeye başladım. Çok fazla hareketlilik vardı. Üstelik insanların işini gücünü düşünüp 21:15 gibi başlanmasına rağmen 21:40'a doğru hala konsere gelenler olmuştu ve öyle 1-2 kişiden de bahsetmiyorum. Sosyal mesafe kuralları da maske konusu da konser başlayana dek geçerliydi. Aşısına güvenen ( belki de aşısız olanlar da ) maskesini çıkarıp izledi konseri. 



6 Nisan 2021 Salı

Kıymetini Bilmeli

  Mert Demir'i ilk olarak Beyaz Giyme coverına çektiği performans klibiyle tanımıştım. Açıkçası daha tıklamadan " off bıkmadılar şu türkülerle oynamaktan " gibi bir önyargıya sahiptim. Video bittiğinde " ya fena olmamış sanki? " deyip arkadaşlarıma dinletmiştim, seyirciden destek. Sonrasında özellikle takip etmediğim için karşıma hiç çıkmadı Mert Demir. Pandemi döneminde kaçırdığım, atladığım neler vardı diye şöyle ince bir araştırmaya girişince tekrar selamlaştık. Halihazırda çıkardığı 1 albüm, tekliler ve sıcağı sıcağına yayınladığı yeni albümüyle karşılamıştı bu sefer beni. 2019'da çıkardığı Bak Kollarım Burada, tam olarak tarif edemediğim bir soundda tasarlanmıştı. Çoğu bülten " modern elektronik soundu etnik ögelerle birleştiren Mert Demir... " deyip çıkmıştı işin içinden, heh tamam bu olur dedim. Çünkü gerek vokalinde gerekse soundun arasına serpiştirilen tadımlık alaturka bir lezzet vardı. Bu tip sentezler bende genel olarak zor kabul görür çünkü dengesini hakkıyla oturtmak kolay bir iş değildir. İlk albümde bu işi kotarmıştı. Kendi müziğini üreten, iyi şarkı söyleyebilen ve sade bir anlatım biçimini benimserken mizahi dilini kaybetmeyen yani tamamen melankolik bir deryada savrulmayan şarkılarıyla benden geçer not almıştı. 


  2020 içerisinde üretim sürecini hızlandıranlardan biri olmuş Mert, Kimim Lan Ben? Part1 ve Kimim Lan Ben? Part 2 adında iki albümcük yayınladı. Çizgisinden çok sapmamış, beat odaklı ve yine sade sözlere sahip şarkılarla yoluna devam etti. İlk albümden farklı olarak daha dar alanlarda paslaşan bir müzikal anlayış söz konusuydu. Bu da bilinçli olarak tercih edilmişe benziyor. Özetle ilk albümdeki müzikal zenginlik geçen sene yayınladığı işlerde pek kulağımıza çarpmıyor. Kişisel olarak sarıp sarmaladığım, çabucak favorilerim arasına girenler; neredeyse The Prodigy tadı veren yarım porsiyon TUZ, sözlerinin aksine tam anlamıyla cool tınlayan BENİM SUÇUM GÜNAHIM NE?, 2020'de çıkan en iyi işler listesine de aldığım ELLERİMDE PATLADI BOMBA, neredeyse Karakış etkisi yapacağına inandığım, minik çaplı bir hit adayı BİL KIYMETİNİ, gecenin sabaha kavuşmayan saatlerine yakışan yapısıyla kendine çeken YAŞARKEN ÖLMEK... 





 Mert Demir partlar halinde yayınladığı tüm bu çalışmalarını geçtiğimiz günlerde Sony Music Entertainment'tan çıkardığı KİMİM LAN BEN? adı altında toplayarak yayınladı. 21 şarkıdan oluşan bu albüm şarkı sayısının fazlalığıyla sizi ürkütmesin. Beethoven'a Selam, Aşağı Karabayır, Göm Beni Çukura gibi 1 dakikadan daha az süren trackler mevcut. Tüm müzikal yolculuğundan kesitleri bir konsept dahilinde yedirmek istediğini görüyoruz bu yolla. Önümüzdeki dönemde adını ve şarkılarını çok daha sık duyacağımıza eminim. Türün meraklıları için iyi bir seçki olmuş. Yolu açık olsun. 

Albümün Yıldızları: Tuz, Benim Suçum Günahım Ne, Bil Kıymetini, Ellerimde Patladı Bomba

Zirveyi Zorlayanlar: Yaşarken Ölmek, Hiçbir Işık Yok, Kafam Bi Dünya 

Pek Isırmayanlar: Paranoya, Geberebilirim, Takke Düştü Kel Göründü

Albüm Genel Puanı: 8.5/10

28 Şubat 2021 Pazar

Açık Yaralarımıza Merhemler...

 Yaklaşık iki sene öncesine dayanıyor Melike Şahin ile tanışmam. Öncesindeki işlerine sebebini bilmediğim bir şekilde kulak kabartmamıştım, ilk dinlediğim şarkısı Sevmek Suçsa Suçluyum olmuştu. Klibi, sözlerindeki güçlü ifade biçimi, bir meyhanede demlenirken coşup hep bir ağızdan söyleyebileceğimiz bir "motivasyon" şarkısı gibi gelmişti. Hoş, kendisi de bir " kız kardeşlik " mottosu gibi yorumlamıştı şarkısını. Sonrasını Deli Kan, Tutuşmuş Beraber, Bi Fırlatsam, Kara Orman, Kimin Izdırabı gibi hit üzerine hit şarkılar takip etmişti kulaklığımda. Gittiğim 3 Melike Şahin konserinde de hüzünlerden melankolinin kollarına bırakıyorduk kendimizi müritleri olarak, gayet keyifliydi. Hatta bunlardan sonuncusu 11 Mart 2020 akşamı Babylon'da verdiği konserdi. İstanbul'da ilk koronavirüs vakası açıklanmıştı ve konserdeki kitle olarak beraber tutuşmuştuk anlayacağınız :) Şubat ayında yayınladığı harikası Geri Ver'in rüzgarıyla pek buruk da geçmemişti o konser. İçten içe kişisel olarak katılacağım son konser olacağını biliyordum. Geri Ver ayrıca değinilmeyi sonuna kadar hak ediyor. Her seferinde çıtayı nasıl da kendi istediği kadar yükseltip bizi böyle mutlu edebiliyor anlamazken, böyle üst üste melankolilere pek gelemeyen bünyeme bile ilaç gibi gelmişti Geri Ver'in müphem hüznü. 


Melike Şahin 2020'yi dolu dolu geçirenlerden oldu. Ufak bir botanik bahçesini andıran köşesinden şifa olmuştu her söylediği ezgi. Abartısız söylüyorum ancak Melike Şahin'in anlık canlı yayın sürprizlerini bilenler oradaki kitlenin ne kadar mesut olduğunu da hatırlar. Sanki pandemi döneminde rutin olarak almamız gereken bir doz aşı gibi gelmişti. Sürpriz olarak niteleyebileceğim bir Hakan Taşıyan düeti izledi bu akışı. Açıkçası beklentimin biraz altında bulduğum için benim favorilerim arasında değil. Arkasından 11 Mart konserinde yenilenen orkestrası ve müzikalitesinden de sinyallerini aldığımız üzere daha elektronik tınılı işler izledi. Akustik soundu usulca terk etmesi kemik hayran tayfası tarafından çok sıcak karşılanmayabilir diye düşünmüştüm. Sanırsam bu işler de öyle büyük büyük izler bırakmadı. Ukde şarkısı Elimi Tut'a göre daha yenilikçi tınladığı için onu daha bir sahiplendim. Tüm bu şifa arayışlarını ise Merhem adını verdiği albümüyle tamamlamış gözüküyor. Kariyerine genel bir bakıştan sonra yeni ve heyecanlandıran bu albümden biraz konuşalım artık. 



Merhem 10 şarkıdan oluşuyor. İçerisinde popülist yaklaşımlardan uzak çok sayıda hit barındırıyor. Emre Malikler, Can Güngör, Uri Brauner Kinrot, Dijf Sanders, Sabi Saltiel, Elif Dikeç albümün beste ve düzenlemelerinde katkıda bulunmuş müzisyenler olurken bir de albümün en büyük hit adayı Nasır'ın eş bestecisi Mabel Matiz'e selam göndermeden olmaz. Şarkı zaten bana ucundan, kıyısından Mabel Matiz eli değmiş diye kendi meramını anlatmakta. Sürekli "hit" vurgusu yapmamın nedeni de aslında şarkıcının geçmişteki işlerinin teker teker hit mertebesine ulaşmış, bundan 15 sene sonraki Melike Şahin konserlerinde yine hep bir ağızdan söylenebilecek şarkılar olması. Kariyer böyle inşa edilince albümde bu yaklaşımlardan izler görmek istiyor insan. Serim bir giriş şarkısı olarak daha önce konserlere gelen kitlenin ezberinde olan Hepsi Geçti'ye pürüzsüz bir geçiş yapıyor. Hepsi Geçti için kafamda tasarladığım sound böyle olmamasına rağmen bu halini çok çok daha sevdim. Burada klipten ve Melih Kun'dan bahsetmemek de olmazdı, olmamalıydı. Melike Şahin kliplerini lütfen biraz daha fazla sen yönetir misin? Şarkının ifade gücünü ikiye, üçe, beşe takarak inanılmaz bir görsel destek sunuyor Melih Bey. Nasır yukarıda değindiğim gibi albümün en büyük hit adayı dolayısıyla Tutuşmuş Beraber'le tatlı bir kapışma keyfi yaşayacaklar zirvede. Gönlüm Durur Orda sakin ve duru yapısıyla kendimizle baş başa kalacağımız anların soundtracki olmaya aday. Samatya'da İlk Rakı yine sofralarımıza meze yapıp bitmesin diye azar azar tüketeceğimiz cinsten olmuş, başarılı. Öpmem Lazım neşesini kararlı bir cilveden alıyor, ben şahsi olarak sevdim ancak çoğunluğa hitap edecek mi bilemedim. Uykumun Boynunu Bükme albüm öncesi yayınlanarak ağzımıza çalınan ballardan biriydi ve ben çok sevmiştim. 1976 tarihli bir yeşilçam filmi nostaljisi yaşatan synthleriyle her an Adile Naşit'ten bir seda duyacak gibiyiz. Sardunyanın Kırmızısı bu albümde arama mesafelerin girdiği bir iş, çok giremedim içine. Difj Sanders ortaklığıyla albümün en değişikli sularında kulaçlar atan Hançer herkesin anlayabileceği üzere gizli saklı bir hit! Sözler nakış gibi işlenmiş vokale, söküp atılabilecek gibi değil. Bedelini Ödedim soundunu çok çok beğendiğim işlerden biri oldu. Alışageldiğimiz final şarkılarından uzak bir yaklaşımda olmasıyla beraber kelimenin gücünden anlayanlar için devasa bir nokta. 


Elbette güzel şeyler duyacağımıza emindik ancak aklıma "acaba?" endişelerinin gelmesine engel olamıyordum. Dedim ya çokça hit dolu bir başlangıçtan sonra böyle ilk albümler her zaman risklidir. Görünen o ki Melike Şahin beklentinin de üzerine çıkan ilk albümüyle heyecanımıza heyecan katmaya devam etmeye niyetli. Kendi adıma çokça memnunum böyle bir albümü 2 gündür dinlemekten. Popülizmden mümkün olduğu kadar uzak, aşina olduğumuz şarkı formatlarıyla eskiye özlem duyanların yüreklerine su serpen, kitlelerce de çokça sahiplenileceğine inandığım, biraz daha sözü artırmak gerekirse 2021'in en iddialı işlerinden biri olduğuna yemin edip kanıtlayamayacağım bir albüm olmuş Merhem! 

Umarım eski normalimize yakınsar ve şarkıları hep beraber göz göze, aynı solukta söyleyeceğimiz günleri çok beklemeyiz. Eli, emeği, fikri geçen herkese teşekkürler. 


Albümün Yıldızları: Hepsi Geçti(10), Hançer(9), BEDELİNİ ÖDEDİM(9)

Zirveyi Zorlayanlar: Nasır, Gönlüm Durur Orda, Uykumun Boynunu Bükme

Pek Isırmayanlar: Sardunyanın Kırmızısı


Albüm Genel Puanı: 8/10

26 Nisan 2020 Pazar

Melankoli Havuzunda 1 Saat

Can Güngör 5 yıllık albüm arasına ' Sular Dar '  albümü ile son verdi. Bu süre içerisinde yayınladığı teklilerle, Melike Şahin ve Ceylan Ertem gibi kadın müzisyenlerin albümlerine uzattığı el ile ortamlarda arkasından hoş bir seda bıraktı. Yeni albümünü dinledikten sonra yayınlamış olduğu tekli çalışmalara ve ilk albümü Silik Düşler'e tekrar bir dönüp bakma ihtiyacı hissettim. Müziğinde herhangi bir değişim yaşanmış mı, enstrümanlar arası yolculuğu nereye savrulmuş, sazı sözü şimdi nereden sesleniyor işte bunlar hep merak...

Öncelikle yeni albüm içerisinde daha önce yayınlanmış bazı şarkılarla beraber 15 şarkıdan oluşuyor. Bu önemli bir birikim. Üretmiş, ürettiğini yayınlamaktan çekinmemiş olmasını müziğine dair iddialı bir bakışın temsili gibi hissettim. Gün geçip yeni işler yaptıkça müziğindeki kalitenin her geçen gün daha olgunlaştığını duyuyorum. Soundu bana daha oturmuş ve emin geliyor. Tabi yine bu albümle beraber çok çeşitli enstrümanların, kendi yarattığı melankolik havuzda serbestçe dolaşmasına izin vermiş. Müziği zenginleştikçe duyum zevki de artmış. Aslında bu tarz melankoli pek benim havalarım değildir, zor beğenirim. Son yıllarda da önünü alamadığımız bir melankolik damarın varlığını da gördükçe daha bir titizleniyorum dinlerken. Tam da bu noktada Can Güngör'ün müziğinin, vokaliyle ve şarkı sözleriyle yaşadığı uyuma tanıklık ediyorum ve evet bu maruz kaldığımız o damardan biraz daha farklı, daha üzerine düşülmüş, daha sahici diyebiliyorum.



Bu albümde eksik gedik yok mu her şey mi 10 numero 5 yıldız diye soranlara evet bu albümde hit şarkı eksikliğini söyleyebilirim. Mesela bir Yalnız Ölmek bu albümde yok. Ben Can Güngör'ü Yalnız Ölmek ile tanımış ve o vasıtayla takibe almıştım. Yalnız Ölmek ayarında daha güçlü duyulan 2-3 iş daha olsaymış çok leziz olurmuş. Güneşsiz/Sular Dar'ın içinde Büyük Ev Abluka'dan tanıdığımız Canavar Banavar & Nilipek karşımıza çıkıyor. Albümün sonlarına doğru gelirken birden daha heyecanlı şarkılar duyduğumu ve kendi halinde başlayan albümün sonlara doğru başka bir pencereden selam yollamaya çalıştığını görüyorum ve artırıyorum.

Şarkılara dair puanlamam şöyle;

Kendime Öğütler 7 Sesini Ver 7 Dışarıda Kış 8 Bahçeden Çocuk Sesi Gelmiyor 7
Ağustosta Akşamüstü 8 Aslanın Ağzı 6 Canım Bir Ses Arıyor 6 Bugünlerde Bir Şey Var 7
Bu Sular Derin 6 Yelkenlerim Sana Doğru 7 Güneşsiz / Sular Dar 7 Kasımda Açan 7
Teselli 8 Revolte 8 Hodgy 8

Albümün Yıldızları: Dışarıda Kış, Ağustosta Akşamüstü, Teselli, Hodgy, Revolte
Mutlaka Bir Şans Verin: Kendime Öğütler, Yelkenlerim Sana Doğru, Kasımda Açan
Isırmayanlar: Canım Bir Ses Arıyor, Bu Sular Derin, Aslanın Ağzı.

7,1 /  10

26 Mart 2020 Perşembe

Corona Günlerinde Türk Alternatif Müziği ve Kaçıncı Yenileri

Selamlar,
Bloga uzun süredir yazı girişi yapmıyordum. Hem uzun yazıp etkileşimi azalttığım için hem de uzun süredir yeni işler dinlemediğimi fark ettiğim için yazacak çok matah bir şey bulamadım. Özellikle üçüncü dalga olarak adlandırılan işlere pek vakit ayırmadığım fark edip bu izolasyon günlerinde biraz Türkçe Alternatif müziğe bir kulak vermek istedim. Benim onları ötelediğim zaman diliminde bu gruplardan bazıları almış başını gitmiş, salonlar doldurup sold out kıvamına erişmişler. Aslında ilgimi çeken de tam da bu kısımlar oldu ne yazık ki. Yahu ne oldu da bu kadar etkileşimi yakalayabildiler ve ben bu sırada neyi dinlemekle meşguldüm ki bu geçiş sürecine sıkı bir müzik dinleyicisi olarak tanıklık edemedim diye meraklandım. Günlerdir gerçekten sayısız albüm dinledim, özellikle yabancısı olduğum bir grupsa kronolojik olarak tüm işlerini dinleyip bu bağlamda bir before & after analizi yapmak istedim. Spotify'da  en popüler 5 şarkısını dinleyip yüzeysel bir fikir edinmekle girişmedim bu yazıya anlayacağınız. Tabi, kendimizi nimetten saydığımızdan değil, verilen emeğe saygıdan ötürü tüm bu çaba.

Dijital platformların hayatımızı dönüştürdüğüne dair çokça yazı yazıldı, bir şeyler söylendi. Bu dönüşüm beraberinde üretimdeki yapımcı baskısını ortadan siliverdi. İsteyen istediği müziği yapabilme özgürlüğüne sahip tabi eğer isterse... Bu özgürlük sayısız grubu aramıza kattı. Dolayısıyla dinleyicideki hep bir alternatif var bilinci tüketim hızıyla birleşince bırakın albümün tamamını dinlemeyi, şarkının introsu ve maksimum ilk nakarata kadar olan kısımda şarkıya dair görüş belirginleşiyor ve tamam/devam oynuyor dinleyici. Bunu çokça belirtme ihtiyacı hissediyorum çünkü müzik dinleme alışkanlıkları şarkıların aranjesine, süresine kadar etkimeye başlamış durumda. Nasıl olsa alternatifi mevcut diye pek ısınamadığı bir işin peşinde koşmayı anlamsız buluyor artık dinleyici.

Bazı gruplar apayrı bir yazının başrolü olmayı hak edecek bir ivmeyle devam ederken bazıları da haliyle beni ısırmıyor, tek cümleye sığıyor verdikleri hissiyat. Gelelim Covid-19 günlerinde üçüncü dalga müzisyenlerimizin kısa kısa özetlerine;

Can Kazaz: Pamuk gibi bir ses, güzel besteler. Sakin ya da sakinleşmek istediğim bir anıma çok yakışıyor şarkıları. Tavsiye ederim. Takipçisi olacağım isimlerden. Favorim; Yirmi Yedi, Aydan Gelen Fil, Sürsün Bahar ve Hezeyan ( ft. Sansar Salvo ) 

Yüzyüzeyken Konuşuruz: İlk çıktığı zamanları hatırlıyorum da süksesi boldu. Şarkılar çok dolanırdı arkadaşlar ortamlarında. Bir çok gruba da ilham oldukları kesin ( kendileri bir Büyük Ev Ablukada esintisi gibi dursa da ) . Sound yıllar içinde daha stüdyo işine dönüp, piyasaya dönükleşmiş. Eski amatör tadın getirdiği lezzetin kaybolduğunu düşünenlerdenim. Zaten Kaan Boşnak'ın şarkıcılığı beni hiç ama hiç kesmiyor bu arada...

No Land:  Bu arkadaşların müziğini dinlerken aşırı sıkıldığımı itiraf ediyorum. Bütün albüm tek bir şarkının 10'a bölünmüş hali gibi. Sound, sözler, vokal her şey o kadar iddiasız ki next next next diye bağırıyor tüm diskografi.

Adamlar: En merak ettiğim 2-3 gruptan biri de Adamlar'dı. Açıkçası her çıkardıkları albümle müzikaliteyi yırtmışlar ve daha iyisini ortaya koymuşlar. İlk albümle son albüm arası dağlar kadar bir fark var. Ve kesinlikle Türk Alternatif müziğinin en sağlam albümlerinden biri olmuş Dünya Günlükleri. Komple öneriyorum bu albümü.  Takipçileriyim bundan kelli!

Ekin Beril: Coverlarını ve oluşturmaya çalıştığı müzik dünyasını uzaktan sevip takip ettiğim biriydi Ekin. Birkaç single ile birlikte ilk albümü Dualite'yi de sindirdim bu arada. Albümün genel havası çok ortalama ilerliyor ve aslında yapmak istediği daha değişik bir işmiş fakat onun kenarından dönülmüş hissiyatı uyandı bende. Daha sonrasında dinleme isteği uyandıran 2-3 şarkı oldu ne yazık ki. Favorilerim; Ha-Ha, Uzayın Dibi, Biraz Sussana.

Dolu Kadehi Ters Tut: Çok beğendiğim işleri oldu. Soundda stabilite konusunda ısrar etmemeleri ve değişimi hakkıyla yapabilmeleri ile saygımı kazandı. Favorilerim; Siz Bana Aldırmayın, Yapma N'olursun, Aldattın mı, Anamız Babamız Yok Deriz, Aklım Hep Firarda. 

Sena Şener: Değişik bir vokal performansı, geleceği en açık seslerden birisi. Bu kalabalığın içinde kendini ana akıma ve ileriye taşımayı başaracaktır. Distortion sesine yakışıyor! En son çıkardığı Teni Tenime sağlam tınlıyor. Favorilerim ise İnsan Gelir İnsan Geçer, Ölsem, Sevmemeliyiz. 

İkiye On Kala: İlk albümleri amatör bir ruhla ve iyi niyetlerle hazırlanmış fakat gündelik hayattan kesitler sundukları şarkı sözleri biraz vasat. İkinci albümleriyle üzerindeki ölü toprağını silkelemiş gibi duruyorlar ama onda da beni heyecanlandıran bir iş yok. 2020 yılında çıkardıkları single ise önerebileceğim tek işleri; Kafamda Kentsel Dönüşümler 

Canozan: İyi besteleri var ve bir şarkıcının varlığını hissettiriyor. Müziğini daha radyo dostu bir hale getirip ana akım normlarına uygun hale getirirse kitlelerle daha çok buluşacağını düşünüyorum. Fakat bu haliyle birbirinin aynısı tınlayan onlarca grubun içinde sıradan bir yere sahip olur gibi geliyor. Bir de feat yapmayı sevdiği aşikar ama featleri biraz başarısız işler gibi geldi bana, bilemedim. Feat kafası daha iddialı olmalı diye düşünüyorum bir müzik tüketicisi olarak. Favorilerim; Dünyaya, Haydi Deney22, Tarlabaşı Blues, Sar bu Şehri ve Baktın Olmuyo ( ft. Deniz Tekin )

Simge Pınar: Daha iddialı bestelerle müziğini daha çok dinlenilebilir bir formata getirebilir. Fazla iddiasız gözüküyor ama potansiyeli mevcut bence. Favorim; Güzel Şeyler. 

Nova Norda: Bu dalganın içinde müzikal enerjisini en sevdiğim isimlerden kesinlikle. Enerjik, iddialı ve heyecanlandıran bir tarafı var. Biraz da cesareti sırtlanırsa çok daha leziz bir hale bürünecektir. Favorilerim; Çıktım Bi Yola, Kuzeye Kaç, Kim Üzdü Seni, Varım!

Yok Öyle Kararlı Şeyler: Müziklerinde herhangi bir heyecan verici ögeye rastlamadım. Ne sözler ne müzik ne de vokal bu işe pek sarılmıyoruz biz abi hissiyatı uyandırdı. Eksi puan...

Son Feci Bisiklet: Bir tek son albümlerini sıkılmadan dinleyebildim. Farklı bir müzikalitenin peşinden koşmaları hoş. Daha iyi şeyler gelecektir bence. Bu Kız fena değil! Son albümden ise 80!

Brek: İlk olarak 22 Şubat gecesi Tuğçe Şenoğul'dan önce çıktığında canlı dinlemiş ve cool bulmuştum. Show yönü yüksek bir ekip var. Şarkılar da keza kendini dinletiyor. Takipçisiyim!



Ufuk Beydemir: Son dönemlerde pek iplenmemesiyle üzüldüğümüz türkçe rock tarzına hizmet etmeye devam etmesiyle kafadan +1 ile dinledim şarkıları fakat pek beklediğimi bulduğumu söyleyemem. İlk albüm Sevda Gibi, kesinlikle ikincisine ( Kristal Oda ) oranla daha derli toplu duruyor. Daha komplike şarkı yapılarına yer vermeli. Bu haliyle aynı şarkının gitar tonları bir kısılmış bir açılmış haline kirli bir vokalle eşlik ediyor görüntüsünden öte duyulmuyor. Bir de sürekli aaaağ diye bağırmaması rica olunur, bir şeyi güzel yapmanız bunun ısrarını içinde barındırmamalı. Favorilerim; Ta-da, Kendimce Biriyim, Gerçek Nerede. 

Sedef Sebüktekin: Biraz arada kalıyorum Sedef'i dinlerken. Kayboluyorum çok iyi iş ve farklı bir ritmden sesleniyordu aslında. Bu havalardan çalsa ya?

Prenslerin Öcü: Yüzde gülümseme uyandıran sözler :) Başka bir yorumum yok.

Jakuzi: Dinlemediğim her geçen güne koca bir NALET! Bu süreçte tanıştığıma en heyecanlandığım gruplardan biri kesinlikle.Türkçe müzikte aradığım karanlığa kavuştum. Favorilerim; Koca Bir Saçmalık, Ne Teselli Ne Avuntu, Bir Düşmanım Var, Şüphe!

Deniz Tekin: İlk çıktığında çok hevesle takip ediyordum fakat son işleri beni çok fazla heyecanlandırmadı. Kendisi de bir problem olduğunun farkında gibi geliyor bana. Kalben ile benzer zamanlarda aynı iddiada parlamalarına rağmen Deniz kariyerini pek önemsemeyen dağınık bir görüntü çiziyor. Kredisi çok o ayrı. Favorim; Beni Bul, Böyle!

Kaç Canım Kalmış: Dinlerken epey eğlendim! Çok sağlam işleri var. İlk albümlerini bir çıt daha beğenmiştim ama ikincisi de bu dalganın yüz aklarından. Favorilerim; Doymadınız, Tepsi Şeklinde, Kahvaltı, Oraletler.

Melek Mosso: İlk çıkardığı singleları başarısız denemeler olarak görmüş ve cover şarkıcısı olarak damgalamak üzereyken henüz diyecekleri olduğunu yüksek sesle söyleyen EP'si yayınlandı. Beklemediğim bir gol yedim diyebilirim. Söz yazarlığını ve besteciliğini daha iyi ifade edebildiği işler var bu EP'de. Favorilerim; Olmaz mı, Tatsız Ziyaret, Tükettim.

Nilipek: Huzur... Dinlediğim en iyi coverlardan birinin sahibi aynı zamanda. Favorim; Havada Bir Hinlik Var. 

Can Güngör: Sesine, sözüne, müzisyenliğine büyük saygı duyduğum adam. Müziğindeki soğuk ürpertiyi kapıp üşümeden yola devam etmek zor. Favorilerim; Yalnız Ölmek, Uçurumlardan, Dışarıda Kış! 

Melike Şahin: Sessiz sedasız, dipten derinden büyük bir kalabalık halinde geliyor. Tutmuyor, tutamıyor beraber tutuşmaya devam diyoruz. Melike Şahin bu akımın en iyi söz yazarı ve bestecilerinden biri ve kesinlikle ayrı bir yazının başrolü olmayı hak ediyor. Yine de favorilerimi söyleyeyim; Sevmek Suçsa Suçluyum, Geri Ver, Kara Orman! 

Bubituzak & Lalalar: Ortak özne Ali Güçlü Şimşek'in elini değdirdiği her işi merak ediyoruz. Bubituzak'ın çok sağlam müzik yaptığı kesin fakat ben Lalalar projesini çok daha büyük bir iştahla takip ediyorum. Afiyetler olmalı...

Bu süreç içerisinde elbette atladığım, kulağıma ilişmeyen işler de olmuştur. Belki bu yazının part2'sini yazmaya niyetlenirsem onlara da yer vermeye çalışacağım. Genel gözlemlerim şarkı sözü yazımının daha kısa cümlelere ihtiyacının olduğu ve biraz daha iddia, enerji, heyecan! Bazen iki gitarla yapılan ev işi albümlerini eleştirmek yersiz geliyor, ne bileyim saçma bir karşılaştırma olsa bile Yaşar Kurt'un da döktürdüğü hatta öttürdüğü ilk albümü Sokak Şarkıları'nın da tek gitarla kaydedilen bir albüm olduğunu hatırlıyorum ve aklım oradaki dev hissiyata kayıyor. Ayrıca şarkıcı performansları çok düşük geliyor bana. Hikaye anlatıcılığı şarkıcılığı öldürmemeli ki bunun en leziz örneği de bu üçüncü dalga akımın belki de ilk filizlenmelerini atan Yasemin Mori bence. 

Yine de çeşitlilik, değişik sesler&nefesler bizi daha güçlü kılacaktır.

Keep on dancing!




13 Temmuz 2019 Cumartesi

Harbiye'de Gövde Gösterisi!

2 Temmuz 2019 akşamı sevip saydığımız Ceyl'an Ertem'in ilk kez çıkacağı Harbiye açık hava konserine gitmek için kendime bi fırsat yarattım. Ergenlik dönemimde Anima grubuyla tanıdığımız Ceylan Ertem zaman içerisinde adeta bir bukalemun misali bir çok değişime uğradı. Hem fiziksel hem de müzikal bir değişimden bahsedebiliriz. Onu kendi ismiyle dinlediğimiz ilk şarkılarında Galata'nın, Karaköy'ün, Beyoğlu'nun, Kadıköy'ün yetenekli müzisyenleriyle çalışmıştı ve ortaya çıkan sound Ceylan'dan beklediğimiz üzere daha caz işlerdi. Bir sonraki albümde sound biraz daha törpülendi, ardından gelen Amansız Gücenik albümünde şarkılar biraz daha radyo dostu formata uygun düzenlenmişti ki ilk büyük çıkışı Beyoğlu Hayal Kahvesi'nde sergilediği ve gerçekten kanımızı donduran Son Bakış coverı olmuştu. Bu çıkışın ardından Mabel Matiz'in 'Mutlaka albümde söylemelisin' diyerek ısrar ettiği El Adamı Ertem'in kariyerinin ilk büyük sıçrayışını sergilemesinin ön ayak oldu. Hemen arkasından gelen cover albüm pek fazla konuşulmasa da Ceylan Ertem'in yorumcu kimliğine dair geçerli not almasını sağlayacaktı. Üretim durmuyordu ve Ceylan Ertem giderek ana akımla barışıyordu. Bu barışma aslında radyolarda, tvlerde daha çok gözükme anlamında değil piyasadaki bilinirlik düzleminde sağlanmıştı. Yine de Amin, içinde barındırdığı iki adet Sıla hitiyle Ceylan Ertem'in kariyerinin Harbiye'ye uzanan yollarına taşları döşüyordu. Harbiye açık hava sahnesinin yıllar içinde kendiliğinden gelişen bir önemi vardır, o sahneye çıkabilmek devler ligine bir selam çakmanızla eşdeğerdir. Ceylan Ertem yoğun konser trafiğine Harbiye'yi de ekleyerek bulunduğu ligin 'bu anlamda' şampiyonluğunu elde etmiş gözüküyor. Bakalım ileride neler olacaktı :)

Salon beklediğimden çok daha doluydu, güzel bir ilgi vardı doğrusu. Ceylan konserine son iki albümünden hitlerle ve daha enerjik şarkılarla başladı. Bülent Ortaçgil'in eşliğiyle birlikte çıta biraz daha yükseldi. Sahne düzenine yerleştirilmiş hayvan figürleri ve şarkılarla birlikte değişen ışık düzeni tam da Ceylan'ın sahnesine yakışacak renklilikte ve farklılıktaydı. LGBT ile özdeşleşen gökkuşağı renklerini bulunduran bir örtüyle şovunu iyice renklendirdi Ertem, salondan da alkış aldı tabi bu jestiyle. Sadece sosyal medya postlarında iki kelamla geçiştirmediğini ispatlar gibiydi. Konserin ikinci yarısı daha duygusal ama aslında ilk yarıya göre çok daha enerjik, bi tuhaf geçmişti anlayacağınız. Mabel Matiz ile Peri şarkısındaki efsane boş verişleri yerini kör heveslerin kayboluşuna bıraktı. Sonrasında ise Kenan Doğulu'nun eşliğiyle konserin en renkli anları devreye girdi. Aşk Oyunu, Aklım Karıştı gibi hit Kenan Doğulu şarkılarını tüm Harbiye birlikte söyledi. Konserin bir bölümünde ise yine Ceylan Ertem'den beklendiği üzere Neşet Ertaş türküleri yerini aldı. Caz, pop, zaman zaman rock, türküler... Karmakarışık ama müzikal düzeni oturmuş bir setlist hakimdi konsere.

Ceylan Ertem ilk Harbiye konserinde fazlaca heyecanlı olmasına rağmen vokal performansı olarak oldukça başarılıydı. Pek fazla siyasete girmedi ama bu alanda birkaç cümle bekliyordum sanki :) Bunun dışında 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta cahil yobazlarca katledilen aydınları da daha geniş geniş anmasını ve akabinde bir ' Kavaklar ' patlatmasını beklerdim yine... Odalarda Işıksızım ve Son Bakış da tüm salonun konser boyunca beklediği ancak setlistte kendine yer bulamamış şarkılardı. Özellikle Son Bakış Ceylan'ın kariyerinde önemli bir yeri olmasından ötürü bence kesinlikle söylenmeliydi. :( Eksiklik olarak da gördüklerim bunlardı ancak genele yayılan negatif bir algı yok yazdığım üzere.

Ceylan Ertem Harbiye'de açıkça gövde gösterisi yaptı!
Dikenlerini sevip, kalbini kırmıyoruz Ceylan Ertem'in <3